1. means (synonym): Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki
Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki
2. means (synonym): Bu gibi bitkilerin gövdesinden ve dallarından yapılan
Bu gibi bitkilerin gövdesinden ve dallarından yapılan
3. means (synonym): ► kereste
► kereste
T. ı + T. addan ad yapım eki +gaç. Eski Türkçede ı “bitki” sözcüğünden, hayvan ve bitki adları türeten +gAç ekiyle türetilmiştir (OTFW: 84; Tekin 2003: 82). Orhon yazıtlarından itibaren tanıklanır. Yazıtlarda ve Eski Uygur Türkçesinde ıgaç, Karahanlı Türkçesinde /y/ proteziyle yıgaç biçimindedir. Genel olarak “ağaç; ağaç gövdesi; tahta; direk, kalas, mertek, sırık” anlamlarıyla belgelenir (Wilkens 2021: 287). Dîvânu Lugâti't-Türk’te yıgaç / yıgāç (ﻳِﻐَﺞﹾ / ﻳِﻐﺎَﺝﹾ) biçiminde ve “ağaç; odun, tahta, kereste; fersah (uzunluk birimi); adamın penisi” anlamlarıyla kayıtlıdır (Ercilasun-Akkoyunlu 2014: 969). Codex Cumanicus'ta agaç, Tuhfetü'z-zekiyye'de agaş, Kutb'un Hüsrev ü Şirin'inde agaç ve yıgaç, Senglah'ta yıgaç, Eski Anadolu Türkçesinin ilk dönemlerinde yıgaç olarak da geçer (Leksika: 104; Canpolat 2018: 117a1). Eski Anadolu Türkçesinde agaç biçimi genelleşir (TTS I: 25-26).Meninski sözlüğünde ağaç, agaç (ﺍﻏﺎﺝ) “şecere, dıraht; arbor, arbre; virga, bacillus; verge, baguette; trabs, lignum (ağaç; çubuk; sopa, değnek; ağaç gövdesi, kereste; kalas, mertek, kiriş; ahşap, tahta)" olarak kayıtlıdır (1680 I: 295-296).ı ıgaç “orman, bitki, ağaç”; ärük ıgaç "erik ağacı, kayısı ağacı; erik odunu"; ıgaç otuŋ "yakacak odun"; kärig ıgaç "haç, çarmıh"; ot ıgaç "ot ve ağaç (yani, bitki)"; teräk ıgaç "kavak ağacı"; tokıgu ıgaç "değnek, tokmak"; yemiş ıgaç "meyve ağacı" (Wilkens 2021: 121; 287, 358, 517, 708, 726, 888); ağaç kakan "ağaçkakan"; ağaç kavun "limon", ağaç kavun ağacı "limon ağacı"; ağaç kurdu "tahta kurdu"; defne ağacı; kara ağaç "karaağaç"; ağaçtan "ahşap" (Meninski 1680: 296); ağaç delen / ağaç delegen "ağaç kakan"; ağaç karası "çürük ceviz ağacı kökündeki siyah yapışkan madde"; ağaç köpüğü "ağaç zamkı"; ağaç pusu / püsü "bazı ağaç ve bitkilerin gövdesinden sızan zamk, ağaç balı" (TTS I: 27-28).Az. ağac; Gag. āç; Hlç. hağaç; Tkm. ağaç; Bşk ağas; Kzk., Kklp., Nog ağaş; Krg cığaç; Tat ağaç; Özb yåğåç; YUyg cağas; Lobnor ağzı yığaç ~ yığaş; Alt.Tuba aŋaş ~ ağıç ~ āç; Hks. ağas; Tuv ıyaş; Tof ağaş; Çuv yıvăś biçimindedir (Leksika: 104).yokaru at yete yadagın ıgaç tutunu agturtum (Tonyukuk Yazıtı, 8. yy.).ol yıgaçıg butıkladı (Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti't-Türk, 1072).uygur yıgaç uzun kes temür kısga kes (Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti't-Türk, 1072).taŋrı ta‘ālā Ādemi bugday yıgacından yıgmış erdi (Behcetü’l-Hadâik fî Mevʻizati’l-Halâik, 13. yy.).körklü agaç diyü hurmā agacına aydur (Behcetü’l-Hadâik fî Mevʻizati’l-Halâik, 13. yy.).gördi bir agaç dibinde kim bir er / agzı açuk yatmış uyur bı̇̄-haber (Gülşehri, Mantıku’t-Tayr, 1317).bir ‘abdüŋ elinden bir agaç aldı yitişdi ebū lehebi basıra çaldı (Erzurumlu Mustafâ Darîr, Sîretü’n-Nebî, 1388).üç agaç yol ya‘nı̇̄ üç ferseng sizden ırak konmışlardur (Erzurumlu Mustafâ Darîr, Fütûhu’ş-Şâm Tercümesi, 1393).‘āmelsüz ‘ālim yimişsüz agaç gibidür (Mahmûd b. Kâdî-i Manyâs, Gülistan Tercümesi, 1430).zikr olınan āhenüŋ üstine taglarca agaçlar yıgup āteş virürler (Gelibolulu Mustafa ‘Âlî, Mirkâtü’l-Cihâd, 1588).iki ağaç sini ve altı aded kutu... (Ahi Çelebi Mahkemesi, 1 Numaralı Sicil, 1652-1653).ol konuk beni gözlerimiş bir agaç başuma urdı (Kelile ve Dimne Tercümesi, 17. yy.).dağlarındaki rengāreng maymunları ağaçlarıŋ yapraklarından külāhlar yapup başlarına geyüp birbirleri ile şaka ederler (Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 17. yy.).
T. ı + T. addan ad yapım eki +gaç.
Eski Türkçede ı “bitki” sözcüğünden, hayvan ve bitki adları türeten +gAç ekiyle türetilmiştir (OTFW: 84; Tekin 2003: 82). Orhon yazıtlarından itibaren tanıklanır. Yazıtlarda ve Eski Uygur Türkçesinde ıgaç, Karahanlı Türkçesinde /y/ proteziyle yıgaç biçimindedir. Genel olarak “ağaç; ağaç gövdesi; tahta; direk, kalas, mertek, sırık” anlamlarıyla belgelenir (Wilkens 2021: 287). Dîvânu Lugâti't-Türk’te yıgaç / yıgāç (ﻳِﻐَﺞﹾ / ﻳِﻐﺎَﺝﹾ) biçiminde ve “ağaç; odun, tahta, kereste; fersah (uzunluk birimi); adamın penisi” anlamlarıyla kayıtlıdır (Ercilasun-Akkoyunlu 2014: 969). Codex Cumanicus'ta agaç, Tuhfetü'z-zekiyye'de agaş, Kutb'un Hüsrev ü Şirin'inde agaç ve yıgaç, Senglah'ta yıgaç, Eski Anadolu Türkçesinin ilk dönemlerinde yıgaç olarak da geçer (Leksika: 104; Canpolat 2018: 117a1). Eski Anadolu Türkçesinde agaç biçimi genelleşir (TTS I: 25-26).
Meninski sözlüğünde ağaç, agaç (ﺍﻏﺎﺝ) “şecere, dıraht; arbor, arbre; virga, bacillus; verge, baguette; trabs, lignum (ağaç; çubuk; sopa, değnek; ağaç gövdesi, kereste; kalas, mertek, kiriş; ahşap, tahta)" olarak kayıtlıdır (1680 I: 295-296).
ı ıgaç “orman, bitki, ağaç”; ärük ıgaç "erik ağacı, kayısı ağacı; erik odunu"; ıgaç otuŋ "yakacak odun"; kärig ıgaç "haç, çarmıh"; ot ıgaç "ot ve ağaç (yani, bitki)"; teräk ıgaç "kavak ağacı"; tokıgu ıgaç "değnek, tokmak"; yemiş ıgaç "meyve ağacı" (Wilkens 2021: 121; 287, 358, 517, 708, 726, 888); ağaç kakan "ağaçkakan"; ağaç kavun "limon", ağaç kavun ağacı "limon ağacı"; ağaç kurdu "tahta kurdu"; defne ağacı; kara ağaç "karaağaç"; ağaçtan "ahşap" (Meninski 1680: 296); ağaç delen / ağaç delegen "ağaç kakan"; ağaç karası "çürük ceviz ağacı kökündeki siyah yapışkan madde"; ağaç köpüğü "ağaç zamkı"; ağaç pusu / püsü "bazı ağaç ve bitkilerin gövdesinden sızan zamk, ağaç balı" (TTS I: 27-28).
Az. ağac; Gag. āç; Hlç. hağaç; Tkm. ağaç; Bşk ağas; Kzk., Kklp., Nog ağaş; Krg cığaç; Tat ağaç; Özb yåğåç; YUyg cağas; Lobnor ağzı yığaç ~ yığaş; Alt.Tuba aŋaş ~ ağıç ~ āç; Hks. ağas; Tuv ıyaş; Tof ağaş; Çuv yıvăś biçimindedir (Leksika: 104).
yokaru at yete yadagın ıgaç tutunu agturtum (Tonyukuk Yazıtı, 8. yy.).
ol yıgaçıg butıkladı (Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti't-Türk, 1072).
uygur yıgaç uzun kes temür kısga kes (Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti't-Türk, 1072).
taŋrı ta‘ālā Ādemi bugday yıgacından yıgmış erdi (Behcetü’l-Hadâik fî Mevʻizati’l-Halâik, 13. yy.).
körklü agaç diyü hurmā agacına aydur (Behcetü’l-Hadâik fî Mevʻizati’l-Halâik, 13. yy.).
gördi bir agaç dibinde kim bir er / agzı açuk yatmış uyur bı̇̄-haber (Gülşehri, Mantıku’t-Tayr, 1317).
bir ‘abdüŋ elinden bir agaç aldı yitişdi ebū lehebi basıra çaldı (Erzurumlu Mustafâ Darîr, Sîretü’n-Nebî, 1388).
üç agaç yol ya‘nı̇̄ üç ferseng sizden ırak konmışlardur (Erzurumlu Mustafâ Darîr, Fütûhu’ş-Şâm Tercümesi, 1393).
‘āmelsüz ‘ālim yimişsüz agaç gibidür (Mahmûd b. Kâdî-i Manyâs, Gülistan Tercümesi, 1430).
zikr olınan āhenüŋ üstine taglarca agaçlar yıgup āteş virürler (Gelibolulu Mustafa ‘Âlî, Mirkâtü’l-Cihâd, 1588).
iki ağaç sini ve altı aded kutu... (Ahi Çelebi Mahkemesi, 1 Numaralı Sicil, 1652-1653).
ol konuk beni gözlerimiş bir agaç başuma urdı (Kelile ve Dimne Tercümesi, 17. yy.).
dağlarındaki rengāreng maymunları ağaçlarıŋ yapraklarından külāhlar yapup başlarına geyüp birbirleri ile şaka ederler (Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 17. yy.).