1. Sens (synonym): ► pedal
► pedal
2. Sens (synonym): Ayak basacak yer
Ayak basacak yer
3. Sens (synonym): ► ayakçak
► ayakçak
4. Sens (synonym): ► kaide
► kaide
5. Sens (synonym): Küçük teknelerde kürekçinin oturduğu yeri destekleyen, kaplamaların iç tarafına çakılan kiriş
Küçük teknelerde kürekçinin oturduğu yeri destekleyen, kaplamaların iç tarafına çakılan kiriş
T. ayak + T. addan ad yapım eki +lık. bk. ayak.Divânü Lugati’t-Türk’te adaklık “üzüm bağlarında çardak için kullanılan ağaç” anlamıyla (Ercilasun-Akkoyunlu 2016: 77, 540) kayıtlı sözcükten bağımsız olarak, Far. pāydān (پايدان) "pedal, ayakçın"dan anlam aktarmasıyla Anadolu alanında türetilmiştir. Meninski sözlüğünde "ayaklık (اياقلق): grallæ (canbazların ayaklarına taktığı uzun ayaklar); ayaklık canbazı: grallator (ayaklıklar üzerinde yürüyen)” olarak geçer (1680 I: 578). Osmanlıca metinlerde "dokuma tezgahında ayakla üzerine basılan ve mekik atmak için nöbetle hareket ettirilen tahta" anlamı da belgelenir (TTS I: 397). Lehce-i Osmânî’de "ayaklık (اياقلق): cambaz nalını, ayak gibi dirgek, kürsü taşı” olarak açıklanır. Dil Devrimi döneminde Fr. kökenli pedal karşılığında önerilerek (TOCK: 29) yeniden canlandırılır.Anadolu ağızlarında “abdesthane, hela, ayak yolu; arkalıksız kısa iskemle; dokuma tezgâhı pedalı; merdiven, merdiven basamağı; çocukların ve cambazların boylarını yükseltmek için ayaklarına takıp gezdikleri sırık; evlerde ayakkabıların çıkarıldığı yer, antre; sokak kapısının eşiği; çorabın ayağa giyilen kısmı; kağnı durduğu zaman öküzlerin boynu ağrımaması için boyunduruğa konan çatal destek; kadınlar için basma şalvarlık; takunya, nalın; merdiven altındaki ayakkabı çıkarılan düz yer, sahanlık” anlamları saptanır (DS).ayak yumak ayaklık geymekdür (Ahmed Abdülcebbaroğlu, Tuhfetü’l-Letâyif, 15. yy.).beş ‘aded ayaklık tahta her biri sekizer akçeden kırk akçe (İstanbul Mahkemesi 22 Numaralı Sicil, H 1107-1108 / M 1695-1697).çulhalarıŋ ayaklık ta‘bir olunan tahtalarına dinür ki çukuruŋ içine sallandurup üzerine ayaklaruŋ vaz‘ iderler (Mütercim Âsım, Tibyân-ı Nâfi‘ der Terceme-i Burhân-i Kātı, 18. yy.).Bu tahtadan bacakların adına Avrupalılar “eşas” derlermiş. Bunu kırlarda uzakları görmek için bazı çobanlar kullanır. Cambazlar da bu yüksek ayaklarla hüner icra ederlermiş.... bu ayaklıkların böyle bir melanete alet olacağına kimse ihtimal vermemiştir sanırım (Hüseyin Rahmi, Gulyabani, 1911).
T. ayak + T. addan ad yapım eki +lık. bk. ayak.
Divânü Lugati’t-Türk’te adaklık “üzüm bağlarında çardak için kullanılan ağaç” anlamıyla (Ercilasun-Akkoyunlu 2016: 77, 540) kayıtlı sözcükten bağımsız olarak, Far. pāydān (پايدان) "pedal, ayakçın"dan anlam aktarmasıyla Anadolu alanında türetilmiştir. Meninski sözlüğünde "ayaklık (اياقلق): grallæ (canbazların ayaklarına taktığı uzun ayaklar); ayaklık canbazı: grallator (ayaklıklar üzerinde yürüyen)” olarak geçer (1680 I: 578). Osmanlıca metinlerde "dokuma tezgahında ayakla üzerine basılan ve mekik atmak için nöbetle hareket ettirilen tahta" anlamı da belgelenir (TTS I: 397). Lehce-i Osmânî’de "ayaklık (اياقلق): cambaz nalını, ayak gibi dirgek, kürsü taşı” olarak açıklanır. Dil Devrimi döneminde Fr. kökenli pedal karşılığında önerilerek (TOCK: 29) yeniden canlandırılır.
Anadolu ağızlarında “abdesthane, hela, ayak yolu; arkalıksız kısa iskemle; dokuma tezgâhı pedalı; merdiven, merdiven basamağı; çocukların ve cambazların boylarını yükseltmek için ayaklarına takıp gezdikleri sırık; evlerde ayakkabıların çıkarıldığı yer, antre; sokak kapısının eşiği; çorabın ayağa giyilen kısmı; kağnı durduğu zaman öküzlerin boynu ağrımaması için boyunduruğa konan çatal destek; kadınlar için basma şalvarlık; takunya, nalın; merdiven altındaki ayakkabı çıkarılan düz yer, sahanlık” anlamları saptanır (DS).
ayak yumak ayaklık geymekdür (Ahmed Abdülcebbaroğlu, Tuhfetü’l-Letâyif, 15. yy.).
beş ‘aded ayaklık tahta her biri sekizer akçeden kırk akçe (İstanbul Mahkemesi 22 Numaralı Sicil, H 1107-1108 / M 1695-1697).
çulhalarıŋ ayaklık ta‘bir olunan tahtalarına dinür ki çukuruŋ içine sallandurup üzerine ayaklaruŋ vaz‘ iderler (Mütercim Âsım, Tibyân-ı Nâfi‘ der Terceme-i Burhân-i Kātı, 18. yy.).
Bu tahtadan bacakların adına Avrupalılar “eşas” derlermiş. Bunu kırlarda uzakları görmek için bazı çobanlar kullanır. Cambazlar da bu yüksek ayaklarla hüner icra ederlermiş.... bu ayaklıkların böyle bir melanete alet olacağına kimse ihtimal vermemiştir sanırım (Hüseyin Rahmi, Gulyabani, 1911).