1. Sens (synonym): ► inanç
► inanç
1. Sens (synonym): Şekerin kaynatılarak katılaşması yolu ile yapılan, renkli ve kokulu, ağızda güç eriyen şeker; akide şekeri
Şekerin kaynatılarak katılaşması yolu ile yapılan, renkli ve kokulu, ağızda güç eriyen şeker; akide şekeri
1. Sens (synonym): 'Bir şeye inanarak bağlanış, inanç, din inancı.' anlamına gelen özel addır.
'Bir şeye inanarak bağlanış, inanç, din inancı.' anlamına gelen özel addır.
Ar. ‘akı̇̄de (عقيده) (عقيدة) “sıvıyı sert ve yoğun hâle getirme; itikad, inanç; doktrin, dogma”Ar. ‘akd (عقد) “düğümleme; koyulaştırma; inanma” kökünden sıfat-ı müşebbehe. Kâmûs-ı Türkî’de “inanılan şey, itikat, iman” anlamlarının yanında “akide şekeri tabiri galat olup doğrusu ağda şekeridir” açıklaması yer alır. Bu açıklamanın aksine akide sözcüğünün her iki anlamı, Türkçede 14. yüzyıldan itibaren tanıklanmaktadır. Tietze, “bir çeşit şekerleme” anlamında kullanılan biçimin, Suriye diyalekti üzerinden Türkçeye geçtiğini belirtir (TETTL I: 53). krş. ağda.‘Akı̇̄det, ‘akı̇̄de (عقيدة): quod firmiter creditur "(kesinkes inanılan); fides, seu fidei fundamentum (inanç, inancın temeli); gülkand (كلقند). Saccharum, rosatum, aut conditum durius (yoğun gül aromalı şekerli tatlı); siccius, pastilli ex saccharo vel melle (ballı veya şekerli katı şekerleme) (Meninski 1680 III: 746).bıçagıla uvak dograyalar ve bal akı̇̄desine bırağalar... (Celâlüddin Hızır, Müntahab-ı Şifâ, 14. yy.) .seniŋ evsāf-ı hamı̇̄deŋ bile hulūs-ı ‘akı̇̄detiŋ barçaga ma’lūm ve mefhūm boldı (Sibîcâbî, 14. yy.).germ ü huşk oldı ‘akı̇̄de kıl kabūl mi‘delerden pāk eder balgamı ol (Tutmacı, Tabîat-nâme, 14. yy.).bir hulūs-i ‘akı̇̄det ola ki gerd-i tağayyür onun kemāli bisātınıŋ havālı̇̄sine konmaya (Sinan Paşa, Tazarru-nâme, 15. yy.).fānı̇̄d şeker peynir ve şekerden olan ‘akı̇̄de gibi beyāz ola (Lisânü’l-Etibbâ, 17. yy.).ağlama pādişāhım küffārıŋ bu 'akkā kal‘asından alduğı ganı̇̄met ‘akı̇̄delerinden ve pişmiş helvālarından islāmbolu feth edeceğin günler pişmiş helvā yersiz (Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 17. yy.).Ama Süleyman Rahmi Efendi bizim şu fikir ve itikadımızda bulunduğu cihetle İskelecizade’nin hem konağı yanıp hem de aklını zayi etmesinden bir büyük ibret alarak akidesine bir kat daha kuvvet vermişti (Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellâh, 1875).
Ar. ‘akı̇̄de (عقيده) (عقيدة) “sıvıyı sert ve yoğun hâle getirme; itikad, inanç; doktrin, dogma”
Ar. ‘akd (عقد) “düğümleme; koyulaştırma; inanma” kökünden sıfat-ı müşebbehe. Kâmûs-ı Türkî’de “inanılan şey, itikat, iman” anlamlarının yanında “akide şekeri tabiri galat olup doğrusu ağda şekeridir” açıklaması yer alır. Bu açıklamanın aksine akide sözcüğünün her iki anlamı, Türkçede 14. yüzyıldan itibaren tanıklanmaktadır. Tietze, “bir çeşit şekerleme” anlamında kullanılan biçimin, Suriye diyalekti üzerinden Türkçeye geçtiğini belirtir (TETTL I: 53). krş. ağda.
‘Akı̇̄det, ‘akı̇̄de (عقيدة): quod firmiter creditur "(kesinkes inanılan); fides, seu fidei fundamentum (inanç, inancın temeli); gülkand (كلقند). Saccharum, rosatum, aut conditum durius (yoğun gül aromalı şekerli tatlı); siccius, pastilli ex saccharo vel melle (ballı veya şekerli katı şekerleme) (Meninski 1680 III: 746).
bıçagıla uvak dograyalar ve bal akı̇̄desine bırağalar... (Celâlüddin Hızır, Müntahab-ı Şifâ, 14. yy.) .
seniŋ evsāf-ı hamı̇̄deŋ bile hulūs-ı ‘akı̇̄detiŋ barçaga ma’lūm ve mefhūm boldı (Sibîcâbî, 14. yy.).
germ ü huşk oldı ‘akı̇̄de kıl kabūl mi‘delerden pāk eder balgamı ol (Tutmacı, Tabîat-nâme, 14. yy.).
bir hulūs-i ‘akı̇̄det ola ki gerd-i tağayyür onun kemāli bisātınıŋ havālı̇̄sine konmaya (Sinan Paşa, Tazarru-nâme, 15. yy.).
fānı̇̄d şeker peynir ve şekerden olan ‘akı̇̄de gibi beyāz ola (Lisânü’l-Etibbâ, 17. yy.).
ağlama pādişāhım küffārıŋ bu 'akkā kal‘asından alduğı ganı̇̄met ‘akı̇̄delerinden ve pişmiş helvālarından islāmbolu feth edeceğin günler pişmiş helvā yersiz (Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, 17. yy.).
Ama Süleyman Rahmi Efendi bizim şu fikir ve itikadımızda bulunduğu cihetle İskelecizade’nin hem konağı yanıp hem de aklını zayi etmesinden bir büyük ibret alarak akidesine bir kat daha kuvvet vermişti (Ahmet Midhat Efendi, Hüseyin Fellâh, 1875).