1. means (synonym): Büyük heybe
Büyük heybe
1. means (synonym): ► çoğalmak
► çoğalmak
2. means (synonym): Harcandıktan, kullanıldıktan veya yenildikten sonra bir miktar geri kalmak
Harcandıktan, kullanıldıktan veya yenildikten sonra bir miktar geri kalmak
3. means (synonym): Değeri yükselmek, fazlalaşmak
Değeri yükselmek, fazlalaşmak
T. art-.Orhon-Yenisey yazıtlarında ve Eski Uygurcada "büyümek, artmak, çoğalmak" anlamları belgelenir (EDPT: 201, UW: 205, Wilkens 2021: 66). Türk dili tarihi boyunca temel anlamı ve bundan gelişen "şiddetlenmek; ilerlemek; fazla gelip baki kalmak" anlamlarıyla kullanılır. Kökeni, varsayımsal *ar “artık, bakiye” ~ ar- "artmak" (ESTY I: 182) olarak düşünülse de, ek-kök ilişkilerinin tam olarak izah edilememesi, bu teoriyi zayıflatır. krş. KEWTS: 65.Özb. årt-, Tuv. a"rt- "artakalmak", Yak. ort- haricindeki Türk lehçelerinde art- biçimi korunur (ESTY I: 181).altun soŋa yış keyiki artgıl taşgıl (Altın-Köl I Yazıtı, 8-9. yy.).bu saklık bile kör ėlin başladı / kutı künde arttı örü yokladı (Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, 1069).Ādem anı kördi agladugı artdı (Behçetü’l-Hadâik fi Mev’izati’l-halâik, 13. yy.)sā‘at sā‘at birbirine mihr ü muhabbet artarıdı ifrāt-ı ‘ışk gözlerini örteridi (Ferec Baʿde’ş-Şidde, 1451).Türk çerisi bir müddet dahi artmak üzerine ola anlara kimse cevāb virmek ihtimāli yokdur (Tercümân Mahmûd, Târîh-i Ungurus, 16. yy.).Artık Yozefino’da gözler başkalaşmış ve fakat iç sıkıntısı daha ziyade artıp içi içine sığmamaya başlamış idi (Ahmet Midhat Efendi, Felâtun Bey ile Râkım Efendi, 1875).Doğrudan doğruya pupadan esen rüzgâr üzerine mayna sukuta edilerek sandal hiçbir tarafa yaslanmaksızın cirit gibi yol almaya başlayınca Hicabi Beyʼin de neşesi arttı (Ahmet Midhat Efendi, Acâyib-i Âlem, 1882).Öğleden sonra rüzgâr arttı, deniz kabardı (Cumhuriyet, 03.06.1930).
T. art-.
Orhon-Yenisey yazıtlarında ve Eski Uygurcada "büyümek, artmak, çoğalmak" anlamları belgelenir (EDPT: 201, UW: 205, Wilkens 2021: 66). Türk dili tarihi boyunca temel anlamı ve bundan gelişen "şiddetlenmek; ilerlemek; fazla gelip baki kalmak" anlamlarıyla kullanılır. Kökeni, varsayımsal *ar “artık, bakiye” ~ ar- "artmak" (ESTY I: 182) olarak düşünülse de, ek-kök ilişkilerinin tam olarak izah edilememesi, bu teoriyi zayıflatır. krş. KEWTS: 65.
Özb. årt-, Tuv. a"rt- "artakalmak", Yak. ort- haricindeki Türk lehçelerinde art- biçimi korunur (ESTY I: 181).
altun soŋa yış keyiki artgıl taşgıl (Altın-Köl I Yazıtı, 8-9. yy.).
bu saklık bile kör ėlin başladı / kutı künde arttı örü yokladı (Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, 1069).
Ādem anı kördi agladugı artdı (Behçetü’l-Hadâik fi Mev’izati’l-halâik, 13. yy.)
sā‘at sā‘at birbirine mihr ü muhabbet artarıdı ifrāt-ı ‘ışk gözlerini örteridi (Ferec Baʿde’ş-Şidde, 1451).
Türk çerisi bir müddet dahi artmak üzerine ola anlara kimse cevāb virmek ihtimāli yokdur (Tercümân Mahmûd, Târîh-i Ungurus, 16. yy.).
Artık Yozefino’da gözler başkalaşmış ve fakat iç sıkıntısı daha ziyade artıp içi içine sığmamaya başlamış idi (Ahmet Midhat Efendi, Felâtun Bey ile Râkım Efendi, 1875).
Doğrudan doğruya pupadan esen rüzgâr üzerine mayna sukuta edilerek sandal hiçbir tarafa yaslanmaksızın cirit gibi yol almaya başlayınca Hicabi Beyʼin de neşesi arttı (Ahmet Midhat Efendi, Acâyib-i Âlem, 1882).
Öğleden sonra rüzgâr arttı, deniz kabardı (Cumhuriyet, 03.06.1930).